Uzun zamandır görüşmediğiniz arkadaşınızı akşam yemeğine davet edersiniz. Bin bir zahmete girip, dolmaları, sarmaları hazırlarsınız. Fırına en kallavisinden bir et yemeği atarsınız. Tatlısız olur mu? Bol şerbetli bir tatlı yapıp, yanına da çay demlersiniz. Her şey hazırdır. Arkadaşınız kapıdan içeriye girer. Özlem giderdikten sonra masaya geçersiniz. Acı gerçek sizi vurmak üzeredir. Ve o cümleyi duyarsınız:
- Ellerine sağlık. Şahane gözüküyorlar. Ama ben uzun bir süredir raw food olarak yaşıyorum canım. Şu salatayı uzatır mısın?
Senaryo repliği burada değişebilir. Bu arkadaş, vejeteryanlığını, veganlığını, alkali besleniyor oluşunu ilan edebilir ya da şekersiz yaşadığından da bahsedebilirdi size. Tam o an kafamızdan geçen cümle ”O nereden çıktı?” oluyor. Biliyoruz.
Millet olarak bu tür isimlere biraz yabancı, biraz da uzağız. Uzak olmamız doğal aslında. Dillere destan olmuş tatlılarımızın, namı dünyanın diğer ucuna yayılmış Türk yemeklerinin içinde alışılmışın dışında durumlar bunlar. Hele ki ”raw food”… Vejeteryanlığa, veganlığa –geç oldu ama- alışmış olsak da, o birçoğumuz için çok taze bir kavram. Peki, neymiş bu ”raw food” ya da Türkçe adıyla ”çiğ beslenme”?
Aramızda çiğ beslenen kullanıcılarımız varsa parmak kaldırsın. Onların tecrübeleri bizler için çok değerli. Varsa raw food ile ilgili deneyimlerinizi, hatta tariflerinizi bizimle paylaşın mutlaka. Heyecanla bekliyoruz.
Çiğ Beslenme Nedir?
Raw food, doğanın bizlere sunduğu besinleri, sebze ve meyveleri, en saf haliyle tüketmeye dayalı bir beslenme biçimi. Besinler hiç işlem ve ısı görmeden, ham halleriyle tüketiliyor. Böylelikle içindeki her şey canlı olarak vücudumuza giriyor.
Çiğ beslenmenin temellerini incelemek için geçmişe bir göz atmak gerekiyor. Bu yüzden milattan öncesine ışınlanıyoruz. İlk insanların doğada buldukları her şeyi pişirmeden tükettiklerine rastlıyoruz. Ateş bulunduktan sonra beslenme düzenleri de değişmeye başlıyor haliyle. Raw food ise yüzyıllar öncesinin geleneğini yaşatıyor, atalarının ayak izlerini takip edip, çiğ besleniyor.
Raw food, her şeyden önce bir yaşam biçimi aslında. Çiğ olarak beslenmeye başlayan bireyler, bunu hayatlarının felsefesi haline getirip, buna uygun yaşamaya başlıyorlar. Onlarla ilgili bilmeniz gereken ilk şey; bunun bir yaşam biçimi olduğu ve beslenme türlerinden biri olduğu.
Her alternatif beslenme çeşidi, her bireye uygun değil. Hepiniz biliyorsunuz zaten. Ama biz yine de bir kez daha altını çizelim. Bu şekilde beslenmeye yeni başlayacaksanız, mutlaka doktorunuza bir danışın. Vücudunuzun buna hazır olup, olmadığından emin olun.
Pişirmek yok, Kurutmak Var: Çiğ Beslenenler Neleri Tükettir? Neleri Tüketmez?
Bu beslenme biçiminde kurallarımız biraz sert, biraz alışılmışın dışında. Uymanız gereken birkaç temel adım var. Başlıyoruz anlatmaya. Adı üzerinde aslında. Her şey çiğ olarak, kesinlikle pişirilmeden tüketiliyor. Besinler ya çiğ olarak, ya kurutularak ya da 45 derecenin altındaki ısılarda bırakılarak afiyetle yeniyor. Ortalama olarak 45-47 derecenin üzerinde sebze, meyve ve diğer besinlerin içindeki yararlı çoğu bakteri, enzim, vitamin öldüğü için bu şekilde bir yol izleniyor.
Neler tükettikleri konusuna gelecek olursak; her türlü sebzeyi, meyveyi afiyetle yiyorlar. Rengarenk manav tezgahları, marketlerin sebze ve meyve reyonları onların en yakın arkadaşları. Peki, bakliyat tüketmiyorlar mı? Mercimek, börülce gibi bakliyatları yeşillendirip, daha sonra bir güzel salatalarına, çiğ yemeklerine ekleyerek yiyorlar tabii. Yağlı tohumlar, kuru yemişler vazgeçilmezleri arasında. Rafine şekere, çiğ besleniyorsanız ”elveda” demek durumundasınız.
İnek sütü, koyun sütü gibi hayvansal sütler pastörize edilerek tüketilmesi gereken ürünler oldukları için bunlardan uzak duruyorlar. Onların yerine hindistan cevizi sütü gibi bitkisel sütler kullanıyorlar. Süt ürünlerini de aynı nedenle tüketmiyorlar. Peynir, tereyağı, yoğurt… Onların yasaklı listelerinde. Bunların yerine veganların göz bebeği olan tofu, yağ olarak yine bitkisel yağları tüketiyorlar. Alkol ve kafein yasaklılar listesinin en üst sırasında. Un da kullanmıyorlar. Bu nedenle ekmek ve tüm hamur işleriyle mesafeliler. Alternatiflerine yöneliyor, badem unu, keten tohumu unu gibi unlardan ekmekler yapıp, tüketiyorlar.
Ama konu ete geldiğinde üç farklı gruba ayrılıyorlar. Hiç et yemeyenler, eti marine ederek çiğ olarak yiyenler ve sadece balık eti yiyenler. Hiç et yemeyen grup, tüm hayvansal ürünlerden uzak duruyor. Diğer grup, eti bir süre tuz, limon ve zeytinyağından hazırlanan bir karışımın içinde marine edip, o şekilde yiyor. Son grup ise, somon gibi yağlı bağlıklar başta olmak üzere, ton balığı gibi balıkları tercih ediyor.
Ayrıldıkları bir diğer nokta ise arılardan elde edilen ürünler. Bir kesim arılardan elde edilen bal, polen gibi ürünleri tüketirken, bir kesim kesinlikle bunlardan uzak duruyor. Kişilerin yaşayış ve beslenme tercihlerine göre bu durumlar şekil alıyor diyebiliriz.
Çiğ Beslenmenin Yararları
Tükettiğiniz her besinin içinde vitamin, mineral, bakteri ve enzimler var. Yukarıda bahsettiğimiz gibi bu enzimler ısıdan çabucak ölebilen ya da etkisi azalabilen şeyler. Çiğ beslenirken bunları doğrudan alabiliyorsunuz. Bu durum vücudunuzun daha sağlıklı olmasında büyük pay sahibi oluyor. Bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Çiğ beslenmek aynı zamanda sindirim sistemini düzenliyor. Sindirim problemlerini yok denecek kadar az boyutlara getiriyor.
Alkolmüş, kafeinmiş, bu tarz ürünler kullanılmadığı için karaciğerin tıkır tıkır, sorunsuz bir biçimde çalışmasına destek oluyor. Aynı zamanda böbrekler üzerindeki yükü azaltıyor. Besinleri sindirmek için gereğinden fazla enzime ihtiyaç duyulmadığı için, vücutta ağırlık yapacak ürünler tüketilmediği için daha enerjik olmanızı sağlıyor. pH değeri yüksek ürünler tükettildiği ve hazır gıdalardan uzak durulduğu için cildin güzelleşmesine ve ışıldamasına yardımcı olduğu söylenenler arasında. Ek olarak; çiğ beslenmek ruhen ve fiziken daha mutlu ve sağlıklı bir insan olmanıza yardımcı oluyor. Daha ne yapsın?